04/10/2013
Kabe'yi
özlemek nasıl bir şey?
Fariza ise, gücümüz yettiği nisbette yerine
getirdik hamdolsun, görmekse gördük, peki, o halde her hatırlayışta gönlü tatlı
bir ürperti ile saran ve yeniden o güzel iklim içinde bulunmayı şiddetle
özleten şey nedir? Malum, haccın meşakkati az değil; bedeni görevler hayli
ağır. İklim de her zaman, bu yıllarda olduğu gibi mutedil olmaz; kışın en soğuk
günlerinde bile 30 derecenin altına düşmeyen zorlu şartlarda ve onca hengame ve
kalabalık içinde bulunmak için insan niçin iştiyak duyar?
Bazı şeylerin tahlili yapılmamalıdır fikrine iştirak ederim: "Kabe
hasreti" de böyle bir şey işte; hem anlatılabilir, hem anlatılamaz.
Anlatılamaz çünkü herkesin oradan bulduğu ve oradan aldığı şey kendine göredir
ve tarife sığmaz. Anlatılabilir çünkü, anlatılması, en azından denenmesi
gerekir.
Kabe, sadece ve sadece dini tecrübeyi bir üst mertebeye çıkarmak için gidilen
bir yer; bir diyar, elle tutulur, gözle görünür, içinde yaşanılır. Oraya sadece
bir farzı yerine getirmek için gider, sadece bu amaç için orada bulunursunuz;
etrafınızdaki herkes öyledir. Hacc'ın adab ve erkanından başka bütün sosyal
mükellefiyetler askıdadır. Orada zaman ve mekan, hac kalabalığı ile bütünleşip
insanı o müthiş dini beraberliğin bir parçası haline getirir.
Bir parça tatile benzer; ömrü boyunca çalışıp
didinenler için orada sadece ibadet görevleri vardır.
Kabe ki seyri bile sevaptır, etrafında "yörük
değirmenler" gibi dönen ve yüksek sesle yakaran insanların beyaz uğultusu,
size de yörüngeye girip dönmek ve Tavaf yapmak için can attıracaktır. Orada
duanın gündelik alışkanlık veya “ritüel” yani dinsel töten,kutlama olmaktan
çıkarak sanki ilk ve son defa niyazda bulunduğunuz hissine kapılırsınız; orası,
kendi dualarınıza ve başkalarının dualarına dokunabildiğiniz bir yer ve andır.
Yorgun bedeninizi bir lahzalığına dinlendirmek için bulduğunuz ilk sütun dibine
ilişir, soğutulmuş Zemzem suyundan bir bardak içip tazelenirsiniz. Orda sadece
Allah'a sena etmek için varsınız ve bu gayretten başka herşey orada süfli ve değersizdir.
Etrafınızdaki herşey ve herkes bu amaca yönelmiştir; siz de yönelirsiniz; dua
etmek bir noktada insanın kendiyle hesaplaşması, kendinde neyin eksik
bulunduğunun zapta geçirilmesi ve çok daha mühimi, ferdiyetle içtimailik
düşüncesinin birbiriyle hesaplaştığı bir faaliyettir. Nefistir, evvela kendiniz
için dua edersiniz, sonra tek başına onca nimete sahip olmanın pek de güzel
olmayacağını farkeder "diğerlerini" hatırlarsınız; hatırladıkça
süblime olur, insanlaşırsınız. Orası ümit kapısıdır; insanlar orada dualarının
kabul olunduğu inancıyla Hakk'a yönelirler ve öyle bir itmihan içinde oradan
koparak memleketlerine dönerler; her Kabe görüntüsünde özlenen, işte o ruh haline
yeniden dönüş ve arınıştır.
Açık söylemek lazımsa, daha önce Hacca gidip de
her Hac mevsiminde gözünden sicim gibi yaş dökerek yeniden gitmek için yanıp
yakılanları anlamaz, "yahu bir defa gittiniz; farizayı yerine getirdiniz,
ikincisi de ne oluyor?" diye içten içe çıkışır dururdum da bu gibi
heyecanlar bana biraz göstermelik gibi görünürdü. Öyle değilmiş, artık biliyor
ve anlıyorum.
Henüz erken ama daha şimdiden gidenlere selam
olsun; yolları açık olsun ve dualarda bizleri de hatırlasınlar ve iki cihanın
"Efendisi Hz Muhammed Mustafa S.A.V" efendimizeine bizden de selam
söylesinler.
Selam,ve
dua ile
Ayvaz
OKUR